© - Ferdi Tayfur'un Resmi Hayran Sitesi - ©
Ferdi Tayfur Hayran Sitesine
Lütfen Üye Olun
© - Ferdi Tayfur'un Resmi Hayran Sitesi - ©
Ferdi Tayfur Hayran Sitesine
Lütfen Üye Olun
© - Ferdi Tayfur'un Resmi Hayran Sitesi - ©
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Ferdi Tayfur'un Resmi Hayran Sitesi
 
Ana sayfaAnasayfaEtkinlikleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ferdi tayfur hayatı - 3

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
ByDaMaR
Site Krucusu
Site Krucusu
ByDaMaR


Yaş : 33 Mesaj Sayısı : 593

ferdi tayfur hayatı - 3 Empty
MesajKonu: ferdi tayfur hayatı - 3   ferdi tayfur hayatı - 3 I_icon_minitime6/6/2009, 12:56

Sonra da izin isteyip Masadan ayrılmış. Yerine döndüğünde arkadaşlarına hiç birşey söylememiş. ''Ağam niye kalkıp gittin o masaya. Ne oldu? Senden ne istediler ? '' diye soranlara da hiç yanıt vermemiş. '' Yok bir şey, benim özel meselem. Siz karışmayın.'' Suskunluk içinde içmeğe devam etmiş ağa ve adamları. Ama, ağanın çakallarının içine bir kurt düşmüş. Snmışlar ki Cumali, ağadan haraç istiyor. Kinlenmeye öfkelenmeye başlamışlar için için. Neden sonra baban tuvalete gitmiş. Bunu gören çakallar, birer ikişer Cumali'nin arkasından gitmeye başlamışlar. Ve etrafını sarmışlar. İlk anda şaşırmış baban. İtişip kakışma olmuş aralarında. Uzun boylu, atlet yapılıydı Cumali. Çekirge gibi de çevik. Vurduğunu yere sermiş. Biri silahını çekip yanlışlıkla arkadaşını yaralamış.Silah sesi pavyonu birbirine katmış. Babanın arkadaşlarından sadece Arap Ahmet kalmış. Karşı taraftan da çoğu kaçmış. Arap Ahmet, gidip babanın ellerine sıkı sıkıya sarılmış. '' Yapma Cumali. Askerden yeni geldin. Daha çoluk çocuk doyamadı sana. Elinden bir kaza çıkıcak. Gel gidelim burdan.'' Arap Ahmet, Tam babanı dışarıya çıkaracağı zaman bunu fırsat bilen çakallardan biri başlamış babana bıçak sallamağa. Sol böğründen yaralanıp yere kanlar içinde düşmüş... Sonra alıp hastaneye kaldırmışlar babanı. Taşıdıkları otomobilin içi kan gölü halindeymiş. Nöbetçi doktor hemen koşup ilk müdaheleyi yapmış. şafak sökmek üzereymiş.Güneş doğuyormuş. Adana'nın üstüne Gökyüzü masmavi pırıltılar içinde yeni bir gün başlıyormuş. Ve babam hastanede durmaksızın kan keybediyormuş. Adana'nın bir köşesinde bir insan ölümle pençeleşirken diğer bir köşesinde de başka bir dram oynanıyormuş. Annem ağlamaklı gözlerle yollara düşmüş: Yanında da ben. Konuya komşuya, önüne her çıkana, babamı sormağa başlamış. O sırasa karşıdan koşmakta olan Deveci Mehmet'e rastlamış. '' Ben de size geliyordum bacı. Cumali biraz rahatsızlandı da kendisini hastaneye yatırdık.

Merak etme bacım. Sizi götürmeğe geldim demiş.'' kesik kesik sözcüklerle, kısık bir sesle. Anam daha da meraklanmış. Olduğu yerde sarsılmış. Hemen bir faytona atlayıp gitmişiz hastanenin kapısına. Kadınsı önsezilerle olayın çok önemli olduğunu anlamış anam. Ama, dev gibi kocasına da fena şeyler kondurmak istemiyormuş. Beni aşağıda bırakıp onlar odaya çıkmışlar. Hayli kalabalıkmış babamın yanı. Duyan gelmiş. Babamı vuran adam da bir intikama kurban gitmemek için gidip polise sığınmış. arkadaşlarıyla da haber salmış: '' Ben ettim, o etmesin. Sarhoştum beni bağışlasın'' diye Ama, babamın konuşacak hali bile yokmuş. Altı gün boyunca inleyip durmuş. Karısını , beni ve 3 çocuğunu sayıklayıp durmuş geceler boyu. Son gecesi hep dualar etmiş Tanrı'ya. Bir yudum su istemiş anamdan. Kendine gelir gibi olmuş. Anamın eline sarılıp: '' Aman çocuklara birşey hissettirme. Onlar daha çok küçük. O minik dünyalarına kan ve göz yaşı sokmayalım.'' demiş. Anam biden sevinmiş babamın iyiye giden bu durumuna.Başını iki elinin arasına alıp, bir kaç lokma bişeler yedirmek için. Kısa bir süre gözlerini tavana dikip, ellerini anama dolamış. '' Beni terketme Şerife '' gibilerinden. 1 saatlik bir sessizlikten sonra ruhunu teslim etmiş. O gözler bir daha açılmamacasına kapanmış.

Babamın ölümü ile hem yetim kalmıştım, hem de yoksul. Sefil bir yaşam bekliyordu artık bizi. Br süre sonra annem evlendi ama, üvey babam da işsiz ve zavallıydı. Hep birlikte Çukurova'ya tarlalara pamuk toplamaya gittik... '' Babamın ölümüyle birlikte çileli günlerimiz de başlıyordu. Genç yaşta ve 4 çocukla dul kalmıştı anam. Önceleri biiz evlatlık verecek birilerini aradı.Ama kimse sahip çıkmadı bize. Akarabalarımız, hısımlarımız vardı. Fakat onların durumuda iyi değildi. Aradan kısa bir süre sonra bir çiftliğe gittiğimizi anımsıyorum. Orada annem pamuk tarlalarında çalışıyor ırgatlık yaparaka bize ekmek parası kazanıyordu. Ama sadece ekmek parası. Çünkü ağalar çok az para veriyorlardı. Çukurovanın bir poyrazı vardır. Estimi yakar insanı. 3 gün kaldınız mı o pamuk tarlalarında simsiyah bişe olur çıkarsınız. Hele bir de güneşliyse hava, çalışmak insan için ızdırap olur . İşte, bu koşullar altında sabahın erken saatlerinden başlayıp, gün batımına kadar çalışıyordu annem çiftlikte. Biz de orada burada oynayıp duruyorduk. Ortalıkta görünmemiz yasaklanmıştı bize. Çünkü, çiftlik sahibi adam ayak altında dolaşan çocuklardan hoşlanmazdı. Zavallı anam bir yandan toprakla boğuşurken öte yandan da bizimle ilgilenmeye çalışırdı. Çok onurlu bir kadındı. Kesinlikle bizlere bir laf gelmesini ve incinmemizi istemez, yan gözle bakılmasını dahi hoş görmezdi. Hemen dikiliverirdi her kimse, onun karşısına.Bunu bildiğimiz için, babamın arkadaşları tarafından yönetilen çiftlikte , Sermet ile birlikte yaramazlık yapmamaya çaba gösterirdik. çiftlikte , Sermet ile birlikte yaramazlık yapmamaya çaba gösterirdik.

'' Şehmuz, hep böyle mi yaşayacağız. Çalışmak ayıp değil ki '' dedikçe, babalığıma bir sıkıntı basar, yüzü terden sırılsıklam olur ve anamın yüzüne öfkeli öfkeli bakardı.'' Yeter hanım yeter. Kimin kapısına gidip el açayım. Hepsi kovar beni. Param mı var ki, dükkan açayım. Bu yaştan sonra ele güne rezil etme beni ne olur. ''Bu tartışmalardan sonra anam beni yanına alır, sanki bir kötülükten koruyacakmışsına sıkı sıkıya sarardı. Başını, başıma yaslar, öylece sallardı beni.'' Baban sana o kadar çok güveniyordu ki seni okutmak için ceketimi satar yine onu okula yollarım diyordu. Senin okuyup paşa olmanı isterdi Ferdi'ciğim, içimde öyle bir his var ki sanki, sen bir başka insan olup çıkacaksın içimizden. Allahım ne olur beni yalancı çıkarma yanıltma. Şu oğlanı bari mutluluk ver. O rahat yüzü görsün'' Söylediklerinden hiç bişe anlamazdım anamın. Susar onu dinler, bazen de sıkılırdım. Mutluluğun ne olduğundan bile uzaktım. Nasıl bir rahat yüzü görecektim. O rahat yüzü dediğimiz bir insan mıydı, canlı mıydı, yiyecek, içecek bir şey miydi? Sözler ve düşler artık karnımı doyurmuyordu ki. Bildiğim tek şey, yağmurun yağdığı, güneşin sabah doğup akşam üzeri kaybolduğu, kimi insanların zengin, kimilerinin de yoksul olduğuydu. Ve ben de yoksuldum, işsizdim, cahildim, neyin ne olduğunu algılamaktan dahi uzaktım. Neden sonra babalığım bir iş buldu. Kentin dışında kaçak olarak dana keser, mahalle mahalle, sokak sokak dolaşarak et satardı. Bu işe annem ve Sermet de yardım ederdi. Ben uyandığımda evde kimsecikler olmazdı. Tabii iki kı kardeşimin dışında. Daha sonraları Sermet, işi simit satmaya dönüştürdü. Babalığımdan günde 5 lira sermaye alır doğruca simir fırınına giderek, sepetini simitlerle doldururdu. Akşamları da döndüğünde bana günlük olayları anlatırdı. '' Günün birinde hayat gülümseye başladı bize. Artık yağmur pencerenin kırık camından içeriye süzülmüyordu. Gece yarısı karnımız acıktığında birbirimizin yüzüne bakıp, yazgımıza boyun eğmiyorduk.''

Simitleri okulların önünde sattığını söyler, talebelerin bazen kendisi ile eğlendiğinden bahseder ve o günün kazancını avuçlarının içinde, sanki büyük bir servetmiş gibi herkesten gizleyip dururdu. Eğer o günü kazançlı gitmişse ve canını sıkacak bir olay olmamışsa, çıkarıp bana beş on kuruş para verirdi. O beş on kuruş bugüne kadar kazandığım milyonlardan çok daha değerliydi. Ağabeyimin canını dişine takarak kazandığı ekmeğini alın teriyle ıslattığı günlere aitti çünkü. Parayı aldığım gibi doğruca bakkala koşar, şeker alırdım. Şeker ağzımda erirken de sevincimden, evde kim varsa onlara koşar sarılırdım. O küçük şekerlerin lezzetini sabaha kadar damağımda taşırdım. Ağız tadıyla güzel bir uyku çekerdim.

Yıllar geçiyordu. On yaşına basmıştım. Benim de çalışmam gerekiyordu. Eve katkıda bulunma zamanım gelmişti. Kahvelerde, çarşılarda, otobüs terminallerinde çakmak taşları satmağa başladım. Bunu bir meslek olmadığını biliyordum ama , hiç olmassa kendi harçlığımı çıkmarmak için de zorunluydum. Sonra babalığımın bulduğu bir işe girdim. Bir şekerci dükkanında çıraklık yapıyordum. Haftada beş lira veriyordu patronum. On yaşındaydım ama, ne okumam vardı, ne yazmam. Birgün, bizim dükkana şeker çuvallarını taşımta olan bir hamal, bana dönerek '' şu taksiyi görüyor musun ? Plakasında Adana yazıyor'' dedi. İşte ilk alfabem de sadece bu Adana sözcüğünden oluştu. Ve o hamal daha sonraları her ikimizin de boş kaldığı zamanlarda bana okuma yazma öğretmeye başladı. Eline kağıdı kalemi alıyor, hangi harfin ne şekilde yazıldığını, defalarca tekrar ederek ezberletmeye çalışıyordu. Kısa bir süre sonra da okuma- yazmayı söker olmuştum. Ailemin ilk ve tek okur- yazar çocuğu bendim o anda. Annem sevinç içindeydi. Ağabeyim onur duyuyordu benimle. Eskiden olduğu gibi bana şeker, karamela yerine kalem, kağıt armağan ediyorlardı. Benim bu okuma- yazma olayım ailede düzeni de getirmişti. Evimize gazete giriyor, sabahları başta annem olmak üzere hemen çevremi sarıyorlardı. Günün haberlerini benden öğreniyolardı. annem gazetede ilginç resimler görünce, kolumdan dürterek '' Hele şunu da okusana oğlum. Ne diyor. Bir öğrenelim. '' diyordu. Ben de zor zor okumaya çalışıyordum. Tabii bazı bilmediğim sözcükler geçiyordu. Onları da bir zeka kıvraklığıyla, çocuksu bir uyanıklıkla geçiştirmeye çalışıyordum. Sonra da içimden gülüyordum. '' Aldattım '' diye. Evimizde o eski yoksul günler pek kalmamıştı. Babalığım çalışıyor, ağabeyimin eli ekmek tutmuş ve ben de kendi masraflarımı çıkarır olmuştum. Hayat gülümseye başlamıştı. Artık yağmur pencerenin kırık camından içeriye süzülmüyordu. Gece yarısı karnımız acıktığında birbirimizin yüzüne bakıp, yazgımıza boyun eğmiyorduk. Ve artık gözlerimiz ışıltılı vitrinlere takılıp kalmıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ferditayfur.yetkinforum.com
Efsane_Ferdici
Onursal Üye
Onursal Üye
Efsane_Ferdici


Yaş : 35 Mesaj Sayısı : 157

ferdi tayfur hayatı - 3 Empty
MesajKonu: Geri: ferdi tayfur hayatı - 3   ferdi tayfur hayatı - 3 I_icon_minitime3/29/2010, 09:26

paylasımın ıcın tskler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sami
Admin
Admin
sami


Yaş : 36 Mesaj Sayısı : 61

ferdi tayfur hayatı - 3 Empty
MesajKonu: Geri: ferdi tayfur hayatı - 3   ferdi tayfur hayatı - 3 I_icon_minitime8/14/2010, 16:06

eline sağlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ApocaLypTo
Admin
Admin
ApocaLypTo


Yaş : 31 Mesaj Sayısı : 11

ferdi tayfur hayatı - 3 Empty
MesajKonu: Geri: ferdi tayfur hayatı - 3   ferdi tayfur hayatı - 3 I_icon_minitime12/19/2012, 21:52

eline sağlık bilgilendirme İçin Teşekkürler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ferdi tayfur hayatı - 3
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ferdi Tayfur'un Hayatı
» ferdi tayfur hayatı devamı-4
» ferdi tayfur hayatı devamı - 8
» ferdi tayfur hayatı devamı-5
» ferdi tayfur hayatı devamı-2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
© - Ferdi Tayfur'un Resmi Hayran Sitesi - © :: ~~ .. FERDİ TAYFUR - BİYOGRAFİ .. ~~ :: ' - Ferdi Tayfur - Hayatı - '-
Buraya geçin: